Sosyal Medya

Coğrafyamız

Ayşe Hür’e Bakü’den ’Hocalı’ düzeltmesi

Makaledeki çelişkilerin doğurduğu bu sorulardan yola çıkarak yazıdakı tahrif, hata ve çarpıtmaları teker teker belirlemeyi ve gerçekte olan biteni kaynakları ile berebaber saygıdeğer Türk kamuoyunun dikkatine sunmayı kendimize borç biliriz.’



Azerbaycan Kafkas Üniversitesi ÖÄŸretim Üyeleri Åžamhal Abilov ve Anar Ä°skenderov, AyÅŸe Hür'ün Hocalı Katliamı hakkında Radikal'de kaleme aldığı yazıya DüÅŸünce Mektebi'ne gönderdikleri kapsamlı makale ile itiraz ettiler. 
 
AyÅŸe Hür'ün makalesinde çok açık tarihi hataların olduÄŸunu ve yazının özensiz bi ÅŸekilde kaleme alındığını savunan Abilov ve Ä°skenderov, AyÅŸe Hür'ün Radikal'de yayımlanan söz konusu yazısında basılan Alparslan TürkeÅŸ ve Ebulfeyz Elçibey'in fotoÄŸraflarının altındaki notu örnek olarak gösteriyorlar:
 
Ä°ÅŸte o fotoÄŸraf ve Azeri akademisyenlerin AyÅŸe Hür'ün makalesine itirazları:  
 
 
ANKARA’DA SOVYET YILDIZI VEYA HOCALI KATLÄ°AMI Ä°LE Ä°LGÄ°LÄ° ASILSIZ Ä°DDÄ°ALAR VE GERÇEKLER
 
22.02.2015 tarihinde AyÅŸe Hür tarafından Radikal gazetesinde kaleme alınmış “26 Åžubat Günü Hocalı’da Neler YaÅŸandı?” baÅŸlıklı makalede kullanılan  “TürkeÅŸ ve Elçibey elele” isimli görselin çekim yeri Ankara diye sunulmuÅŸ. Dikkatle baktığımızda resmin üzerinde Sovyet yıldızı bulunan ve Bakü’nün simgelerinden olan Hükümet Binası’nın önünde fotoÄŸraflandığı hemen belli olacaktır. Aslında bu küçük detay makalede bir çok yerde karşımız çıkan tahrif, çarpıtma  veya hatanın sadece en masumudur diyebiliriz.  Åžöyle ki makalenin geneline baktığımızda uluslararası kamuoyu da dahil her kes tarafından kabul gören gerçeklerin bile Ermeni tezlerini savunacak ÅŸekilde deÄŸiÅŸtirildiÄŸi, onları savunabilmek için adeta bin dereden su getirildiÄŸi görülecektir. Fakat dikkatli bir okur, herhangi bir araÅŸtırmaya gerek kalmadan makale içerisindeki var olan çeliÅŸkilerden yola çıkarak yazarın konulara yeteri kadar hakim olmadığı veya olaylara önyargılı ve tek taraflı baktığı sonucuna kolaylıkla ulaÅŸabilir. Ve ÅŸübhesiz ki bir gazete sayfasında Hocalı Katliamı gibi Türk dünyası için hüzünlü bir günün yıldönümünde olayla ilgili çarpıtılmış tarihin yer alması bu konularda hassas olan her kesi üzmüÅŸ ve derinden yaralamıştır.
 
Söz konusu görselin kullanılması ile hehalde Radikal gazetesi okurlarına bakınız Türkiye’deki aşırı milleyetçiler neler yaptıysa onlarla elele tutuÅŸan Azeri millliyetçiler de Hocalı katliamının müsebbibi olmalılar mesajı verilmektedir. Bu türden algı maniplasyonu veya algıda seçicilik örnekleri ile beraber gerçekten hiç adil olmayan suçlamalar da makale boyunca karşımıza çıkmaktadır.  Görünen o ki kendini resmi tarihe karşı mücadeleye adamış sayın Hür bu sefer dozajı kaçırmış ve önyargılarına yenik düÅŸmüÅŸtür. Aksi takdirde önceki yazılarında 1915 Ermeni olayları ile ilgili Ermeni iddialarına yakın tezleri savunurken olaylardan zamanın otoritesi Osmanlı Devleti’ni  sorumlu tutan sayın Hür’ün Sumgayıt olaylarından çöküÅŸ devri Osmanlısından katbekat güçlü ve sert bir rejime sahip Sovyet devletini deÄŸil de Azerbaycan tarafını sorumlu tutmasındakı çeliÅŸki nasıl anlatılabilir? Veya Ermenistan’daki etnik temizleme sonucunda tarihi yurtlarından sürülen Azerbaycanlılar için “Azerbaycan’a doÄŸru yola çıktılar” ifadesinin kullanılması çarpıtma deÄŸil de nedir? Bu sürgünün, bu dramın neredeyse vatan topraklarına romantik bir dönüÅŸ konsepti ÅŸeklinde sunulması objektif gazetecilikten ziyade ideolojik bir tutum deÄŸil midir? Önceki makalelerinde Avusturalya’daki  Aborjinlerin ailelerinden koparılarak eÄŸitime tabi tutulmasını bile soykırım kapsamında deÄŸerlendiren AyÅŸe Hanım’ın, sadece 22 sene önce yaÅŸanmış, uluslararası kamuoyunda kabul görmüÅŸ bütün soykırım tanımlarına uyan ve bizzat yaÅŸayan maÄŸdurları, ÅŸahitleri tarafından anlatılmakata olan bu insanlık suçuna soykırım dememek için tarihsel olayların seyrini, neden-sonuç iliÅŸkilerini çarpıtmayı yeÄŸlemesi kendini inkar deÄŸil midir? 1915 Ermeni olayları ile ilgili ‘insan sayısının ne önemi var?’ diyen Yazarın yakın geçmiÅŸe ait Hocalı Katliamı’nda öldürülmüÅŸ insanların sayısı ile ilgili asılsız iddiaları dillendirerek olayın vehametine gölge düÅŸürmeye çalışması tutarsızlık ve çifte standarttan baÅŸka hangi sözcüklerle açıklanabilir?  
 
Makaledeki çeliÅŸkilerin doÄŸurduÄŸu bu sorulardan yola çıkarak yazıdakı tahrif, hata ve çarpıtmaları teker teker belirlemeyi ve gerçekte olan biteni kaynakları ile berebaber saygıdeÄŸer Türk kamuoyunun dikkatine sunmayı kendimize borç biliriz.
 
Yazar Onlar Yabancı, Biz Yerli isimli ilk paragrafta tarihsel arkaplanı sunarken çok seçici davranmaktadır. Åžöyle ki 1555 Amasya antlaÅŸması ile KarabaÄŸ’ın Osmanlı Devleti’ne katıldığını, 1735 antlaÅŸması ile Ä°ran’a birleÅŸtirildiÄŸini ve 1805 Gence antlaÅŸması ile Çarlık Rusyası’na ilhak edildiÄŸini belirttikten sonra Yazar direk 1.Cihan Harbi’ne atlamıştır. Böylelikle KarabaÄŸ tarihi için çok önemli olan Azerbaycan Türkleri tarafından kurulmuÅŸ KarabaÄŸ Hanlığı (1747-1822) dönemini esgeçilmekle kalmamış KarabaÄŸ demografisi için hayati önem arz eden Türkmençay ve Edirne antlaÅŸmaları da yok sayılmıştır. 
 
Unutulmamalıdır ki yoksayma belki saklar ama yok etmez. 1735 Ä°stanbul antlaÅŸması ile Ä°rana bırakılmış olan KarabaÄŸ’da 1747 senesinde Türk asıllı, CavanÅŸir aÅŸiretine mensup Penahali Han tarafından kurulmuÅŸ ve 1822 senesine kadar varlığını sürdürmüÅŸ olan KarabaÄŸ Hanlığı’nda Osmanlı ve Safevi dönemlerinde olduÄŸu gibi Ermeniler hiç bir zaman nüfusun çoÄŸunluÄŸunu saÄŸlamamışlardır. Nitekim 1727 Osmanlı mali memurları tarafından tertip edilmiÅŸ Gence – KarabaÄŸ eyaleti müfessel defterinde KarabaÄŸ’ın etnik yapısıyla ilgili kısımda bölgedeki 1178 köyden sadece yirmi beÅŸinin ismi (%2.2) Ermeni köyü olarak gösterilmiÅŸtir. Ayrıca defterde 18. yüzyılın baÅŸlarında KarabaÄŸ’da yaÅŸayan Ermeniler dahil toplam gayrimüslim nüfusun genel nüfusa oranının %20’yi geçmediÄŸi de görülmektedir. [1] 
 
Rusların 1810’da bölgede yaptıkları sayımda ise toplam 12000 ailenin yaÅŸadığı KarabaÄŸ'da nüfüsun %79’na tekabül eden 9500 ailenin Azeri, 2500 (%21) ailenin ise Ermeni ve Ruslardan oluÅŸtuÄŸu gösterilmiÅŸtir. Ayrıca yine Ruslar tarafında yapılan 1823 sayımında da KarabaÄŸ nüfüsünün %78’nin Azeri, %21.2’nin ise Ermeni ailelerden oluÅŸtuÄŸu belirtilmiÅŸtir. [2] Daha sonraki yıllarda Rus imparatorluÄŸu tarafından uygulanan iskan politikaları ile Ä°ran ve Osmanlı devletelerinden Ermeni aileler KarabaÄŸ, Nahçivan, Ä°revan ve Zengezur bölgelerine göç ettirilerek bölgenin etnik yapısının bilinçli bir ÅŸekilde Ermeniler lehine deÄŸiÅŸtirilmeye çalışılmıştır. Bu baÄŸlamda 1911’de bölgeyi araÅŸtıran Åžavrov, Güney Kafakasya’da yaÅŸayan 1,3 milyon Ermeni’nın 1 milyondan fazlasının buraya Ruslar tarafından göç ettirildiÄŸini ifade etmiÅŸtir. [3]
 
10 Åžubat 1828 yılında Rusya ve Ä°ran arasında imzalanmış Türkmençay AntlaÅŸması’nın 15. maddesi ile 14 Eylün 1829 tarihli Rusya ve Osmanlı devleti arasında imzalanmış Edirne AntlaÅŸması’nın 13. maddesi direkt olarak Ermenilerin sistematik olarak bölgeye göç ettirilmesi ile ilgiliydi. Bu amaçla sadece 1828-1830 yılları arasında Ä°ran ve Osmanlı’dan 85 bin Ermeni bölgeye göç ettirilmiÅŸ ve onlara bölgede tutunabilmeleri için bir çok vergi muafiyeti de saÄŸlanmıştır. [4]
 
Nitekim Ermeniler lehine bölgenin etnik yapısının deÄŸiÅŸtirilmesi sonuçsuz kalmamış ve kısa bir sürede sayım sonuçlarına yansımıştı. Åžöylü ki 1832 Rus sayımının belirttiÄŸi üzere bölgedeki Ermenilerin oranı 1823 sayımına oranla artmış ve genel nüfusun %34'ne ulaÅŸmıştı. [5]
 
Bütün bu planlı nüfüs deÄŸiÅŸiklikleri kuÅŸkusuz Çar Petro’nun 1724 Kasımı’nda verdiÄŸi fermanda gösterildiÄŸi gibi Ermenilerin Ruslar tarafından iÅŸgal edilmiÅŸ Azerbayan topraklarına göç ettirilip Osmanlı ile Rusya arasında Hristiyan tampon bölge oluÅŸturma politikasından kopuk deÄŸerlendirilemez. [6]   
 
Yazar Maverâ-yı Kafkas Federasyonu isimli ikinci paragrafta 1921 yılında Türkiye sınırındaki Nahçivan’ın Azerbaycan Sovyet Cumhuriyetine baglı özerk bölge olarak tanımlandığını, DaÄŸlık KarabaÄŸ’ın ise Ermenistan Sovyet Cumhuriyetine baÄŸlandığını vurgulamıştır. Yazarın bu fikri Ermenilerin ünlü ve o kadar da gerçeklerden uzak KarabaÄŸ’ı Azerbaycana Stalin vermiÅŸtir tezinin bir kaç kelime deÄŸiÅŸikliÄŸini saymazsak aynısıdır. Fakat iÅŸin aslına bakarsak Kafkasya Bürosu’nun mevzubahis 5 temmuz 1921 tarihli kararında Stalin Büro’nun birkaç Ermeni üyesi ile birlikte KarabaÄŸ’ın Azerbaycan’a verilmesine deÄŸil, Azerbaycan sınırları içerisinde bırakılmasına karar vemiÅŸtir (Rusya Komunist (B) Partisi Merkez Komitesi Kafkasya Bürosu plenum toplantı protokolü). Burada ‘otdat’ yani vermek fiili deÄŸil tam tersine Türkçe’de tutmak, bırakmak anlamına gelen ‘ostavit’ kelimesi kullanılmıştır. [7]
 
Kafkasya Bürosunun bu kararı SSCB öncesi statükonun korunması anlamına gelmektedir. Ama yazar Sovyet cumhuriyetleri kurulmadan önceki döneme yani Güney Kafkasya’da bağımsız cumhuriyetler döneminde KarabaÄŸ’ın statüsü ile ilgili duruma da nedense deÄŸinmemiÅŸtir. 1918-1920 arası bu dönemde de bütün tarih boyunca olduÄŸu gibi KarabaÄŸ Azerbaycan sınırları içinde bir bölge olarak bulunmuÅŸ ve bu gerçek 1920 Versay Barış Konferansı’nda tüm dünya devletleri tarafından da kabul edilmiÅŸtir. [8]        
 
Ayrıca tarihi Türk toprağı olan günümüz Ermenistan’ının baÅŸkenti Erivanın Ermenistan’a bırakılması sebebi de yazar tarafından es geçilmiÅŸtir. Unutulmamalıdır ki, bu Azerbaycan-Ermenistan arasında ikili anlaÅŸma ile mümkün olmuÅŸdur. Åžöyle ki Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ile Ermenistan arasında imzalanmış anlaÅŸmaya göre Azerbaycanın Ä°revan’ı Ermeistan’ın baÅŸkenti olarak tanıması karşılığında Ermenistan KarabaÄŸ’a ait tüm iddialarından vazgeçecekti. [9]
 
Kısacası, yazar Sovyetlerin kuruluÅŸ aÅŸamasında KarabaÄŸ’ın Stalin tarafından Azerbaycan’a verilmesi ile ilgili Ermeni tezini hiç araÅŸtırma ihtiyacı hissetmeden köÅŸesine tarihsel olgu olarak taşımıştır. Ama gerçekte ise aynı dönemde Azerbaycan Türklerine ait Zengezur – Dereleyez bölgesi nüfüsun mutlak çoÄŸunluÄŸunun Azerbaycan Türklerinden oluÅŸmasına raÄŸmen adaletsizce Ermenistan’a verilmiÅŸtir.        
 
Moskova’nın Kötü Sınavı paragrafında yazar konunun, yani KarabaÄŸ meselesinin yıllarca uykuda kaldığını ve ancak Stalin’in ölümünden sonra gündeme geldiÄŸini, KruÅŸçev döneminde Ermenilerin KarabaÄŸla ilgili dilekçelerinin cevapsız kaldığını, sonraki yıllarda ise Moskova’nın olaylara sadece seyirci kaldığını belirtmiÅŸtir. Ama tarihe baktığımızda yine tam tersi bir tabloyla karşılaÅŸmaktayız. Ä°kinci Dünya savaşı bittikten sonra Ermeniler KarabaÄŸ konusunu Sovyet yöneticileri karşısında gündeme getirmiÅŸ ve 1945 yılının Kasım’ında Moskova’ya dilekçe ile baÅŸvurmuÅŸlar. Bununla da kalmamış 1946 yılı Ekim ayında Moskova’nın eliyle “Yurtdışında YaÅŸayan Ermenilerin Ermenistan’a Göç Ettirlimesi Hakkında” kararın alınmasını baÅŸarmışlardı. Bunun dışında Ermeniler 23 Aralık 1947 tarihli SSCB Bakanlar Kurulu toplantısından ‘Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nden kolhozcu ve diÄŸer Azerbaycanlı ahalinin Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’nin Kür-Araz ovasına göç ettirilmesi' hakkında bir kararın çıkmasını da saÄŸlamışlardır. Sonuç olarak 1948-1956 yıllarında 150 binden fazla Azerbaycan Türkünün Moskova’nın eliyle tarihi topraklarından göç ettirilmesi neticesinde bir kez daha Ermenistan’ın etnik yapısı Ermeniler lehine deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. [10]
 
Bütün bunlar Moskova’nın Stalin döneminde de Ermeni iddialarına ilgisiz kalmadığını tam tersi onları destekleyici adımların atıldığını ortaya koymaktadır. 
 
Sumgayıt Katliamı ile ilgili paragrafta ise yazar tarihi gerçekleri çarpıtarak Sumgayıt olayları nedeniyle 300 bin Ermeninin Azerbaycan’dan Rusya ve Ermenistan’a, 250 bin Azerinin ise Ermenistan’dan Azerbaycana yola çıktığını vurgulamıştır. Yazarın burada Sumgayıt’daki Ermenilere ait evlerin talan edilmesini vurgularken tarihi yurtlarından kovulmuÅŸ azerbaycanlılar için ‘yola çıktılar’ ifadesini kulanması ise yine soru iÅŸaretleri doÄŸurmaktadır. Gerçekte ise Ermenistan’da yaÅŸayan Azerbaycan Türklerinin tarihi topraklarından göçe maruz bırakılmaları Sumgayıt olaylarından önce 1988 yılının Ocak-Åžubat aylarında baÅŸlamıştır. Hatta Sumgayıt olaylarında Azeri ve Ermeni qrupları arasında yaÅŸanmış gerginliklerin ana sebebi Ermenistan ve KarabaÄŸ’da Ermenilerin baÅŸlattığı etnik temizleme olmuÅŸtur. Åžehirde Ermenistan’dan kovulmuÅŸ kaçkınların yani mültecilerin bulunması [11] ve DaÄŸlık KarabaÄŸ’da Ermeniler tarafından Ermenistan’a birleÅŸme mitinglerinin baÅŸlatılması ÅŸehirde gerginliÄŸin artmasına neden olmuÅŸtu. Olaylardakı ölümlere gelince ise bir Ermeni olan Edvard Grigoryanın olaylar sırasında Ermeni asıllı 5 kiÅŸiyi öldürmesi gibi bir çok itiraf, olayların aslında Sovyet istihbarat kurumları tarafından kışkırtıldığını açıkça göstermektedir. [12]
 
Bahsedilen dönemde Azerbaycan SSCB’nin bir parçası olduÄŸundan olaylarda sorumluluÄŸu Sovyetler BirliÄŸi’ne deÄŸil de Azerbaycan tarafına yüklenmesi yine taraflı bir yaklaşım olarak dikkat çekmektedir. Aynı zamanda olaylara karışmış 80 civarında ÅŸüphelinin sovyet mahkemeleri tarafından yargılanıp suçlu bulunduÄŸunu ve bir kiÅŸinin idam cezana çarpıtıldığını da vurgulamak aydınlatıcı olacaktır. [13]  
 
1990 Bakü Katliamı isimli paragrafta Sovyet ordusunun 17 bin kiÅŸi ile Bakü’ye yaptığı askeri müdahelenin nedeninin 13 Ocak’ta 6 Azeri ve 60 Ermeni vatandaşın öldürülmesi ile sonuçlanan olaylar ve gerçek amacının da Mutallibov’u baÅŸa geçirmek olduÄŸunu belirten yazar bir kez daha gerçeklerden çok uzak iddialar ileri sürmüÅŸtür. Sovyetler BirliÄŸi ve söz konusu dönem hakkında az çok birÅŸeyler bilen herkes Moskova’nın istediyi takdirde askeri müdaheleye ihtiyaç duyulmaksızın Ayaz Mutallibov’u Bakü’de baÅŸa geçirebilecek iktidarda olduÄŸunu bilir. Moskova’nın Sovyet ordusuna Bakü’ye askeri operasyon emrini vermesinin esas nedeni Ermenistan SSCB’nin 1 Aralık 1989 tarihinde Sovyet Anayasası’nı hiçe sayarak vermiÅŸ olduÄŸu DaÄŸlık KarabaÄŸ’ı Ermenistan’a birleÅŸtirme kararına ve Moskova’nın bunu görmezden gelmesine tepki olarak Azerbaycan’da baÅŸlayan ülke çapında protesto gösterilerini sonlandırmaktı. Nitekim Washington Post’ta yayımlanan  haberde dönemin Sovyetler BirliÄŸi Savunma Bakanı Dmitri Yazov, Kreml’in Bakü olaylarında ana amacının ulusalcı halk cephesi oluÅŸumlarının dağıtılması olduÄŸunu itiraf etmiÅŸtir. [14]
 
Durum böyle olduÄŸu ve bir devletin kendi vatandaÅŸlarına karşı katliam gerçekleÅŸtirdiÄŸi takdirde yazarın yüzlerle Azerbaycanlının can verdiÄŸi Bakü Katliamı’nı bile  Ermeni tezlerinde vurgulanan asılsız iddialarla ilintilendirmesi hiç de objektif  olmadığını bir daha  ortaya koymuÅŸtur.  
 
Yazının kaleme alınmsının ana konusu olan Hocalı Katliamı ile ilgili kısımda yazar absürd sayılabilecek iddialara baÅŸvurarak hatta katliamın müsebbibleri arasında Azerbaycanlıların da olabileceÄŸini söyleme gafletine düÅŸmüÅŸtür. Yazar bu paragrafta 24 Åžubat 1992 tarihinde Ermeni milislerin Sovyetlerin bölgede jandarmalık ve arabuluculuk faaliyetlerinden vazgeçtikten sonra geride kalan 366 motorize piyade alayının yardımı ile Hocalı’yı kuÅŸattığını belirterek bu cümlede bile kendisiyle çeliÅŸkiye düÅŸmektedir. Åžayet bölgede jandarmalık ve arabuluculuktan vazgeçilmiÅŸ olsaydı ermeniler Rusya’ya baÄŸlı 366 motorize piyade alayının kendi çıkarları doÄŸrultusunda Hocalı’nın iÅŸgali için nasıl kullana bilirlerdi? Bunun dışında yine aynı paragrafta belirtilen Halep’ten Ä°revan’a taşınan Suriye’nin Bekaa vadisinde eÄŸitilen Ermeni milislerinin Aeroflot uçakları kullanması Moskova’nın bölgede hala ermeniler lehine faaliyetlerde bulunduÄŸunu ortaya koymaktadır. Nitekim dönemin Azerbaycan CumhurbaÅŸkanı Ayaz Mutallibov söz konusu dönemde Rusya Federasyonu CumhurbaÅŸkanı Yeltsin ile yaptığı telefon konuÅŸmasında B. Yeltsin tarafından Azerbaycanın SSCB’ye halef olması planlanan Bağımsız Devletler BirliÄŸi’ne üye olması karşılığında kendisine KarbaÄŸ’ın merkezi Hankendi’nde bulunan 366 alayın tehris edilmesi sözü verildiÄŸini belirtmiÅŸtir. [15]
 
Bu Rusya’nın bölgede hala jadarmalık yapmaktan vazgeçmediÄŸini bir daha ispat etmektedir. 
 
Yazar Hocalı iÅŸgali esnasında Ermenilerin yerel halka ÅŸehrin doÄŸusundan çıkma izni verdiÄŸini fakat Elçibey’in kontrolündeki milislerin Azerilerin ÅŸehri terk etmesini istemediklerini belirtmiÅŸtir. Bu iddia ile ilgili amerikan gazeteci Thomas Goltz yazılarında Hocalı’nın aslında iki ay önceden kuÅŸatıldığını, ÅŸehirde hiç bir ÅŸeyin çalışmadığını elektrik ve suyun dahi olmadığını ve ÅŸehirden tek çıkış yolunun bütün riskleri ile helikopter olduÄŸunu söylemekte. [16] EÄŸer gerçekten koridor açıldıysa Ermenilerin 1000 den fazla esir almasını, ve yabancı kaynaklarda da belirtildiÄŸi gibi cesetler üzerinde bile insanlık dışı uygulamalar yapıldığını nasıl açıklayacağız? [17] 
 
Yine baÅŸka bir yabancı araÅŸtırmacı Thomas De Wall Hocalı katliamı ile ilgili Hocalı’nın sadece 160 civarında hafif silahlı grup tarafından savunuluduÄŸunu ve ÅŸehirden çıkmaya çalışan insanların Nahçivanik köyü civarında çocuk kadın demeden vurulduÄŸunu yazmıştır. [18] 
 
Azeri ve Ermeni iddiaları isimli kısımda ise yazar Human Rights Watch’a dayanarak koridordan çıkış zamanı Azeri miliserin sivil halka karıştığını ve bu esnada çıkan çatışmalarda sivillerin arada kalarak öldürüldüÄŸü iddiasına yer vermektedir. Fakat yazarın da özet kaynakçada atıf yaptığı Human Rights Watch raporuna baktığımızda katliamın ermeni ve 366. motorize piyade alayı tarafından yapıldığı açıkça belirtilmiÅŸtir. [19]
 
Bu katliamın sorumlusunun Azerbaycanlılar olduÄŸunu iddia etmek gerçekten de hiç bir vicdana ve etik anlayışa sığmayacak bir çarpıtmaya ve yüzeyselliÄŸe sahiptir. Zaten Ermenistan cumhurbaÅŸkanı Serj Sarkisyan’ın mehÅŸur mulakatı, Babayan [20] ve yazarın da makalede atıf yaptığı Melkonyan’ın ifadeleri, ayrıca katliamın Sumgayıt olayları gününe denk getirilmesi onun planlı ve maksatlı bir insanlık suçu olduÄŸunu ortaya koymaktadır. 
 
Uluslararası kuruluÅŸların tavrını deÄŸerlendirirken yazar yaÅŸanmış korkunç olayları SSCB yöneticilerinin en iyi halde basiretsizliÄŸi, en kötü ihtimalle ise kasıtlı kışkırtıcılıkları ve yahut iki tarafın radikal milliyetciliÄŸi ile iliÅŸkilendirdiÄŸi halde aynı tutumu 1988 Sumgayıt olaylarını ve 1990 Bakü katliamını deÄŸerlendirirken takınmadığını ve her iki cumhuriyetin SSCB üyesi olduÄŸu halde suçu Azeri tarafına yüklemeye çalıştığını görmekteyiz. Bu dönemde artık SSCB’nin de devlet olarak mevcut olmadığını ve Ermenistanın ise artık bağımsız bir devlet olarak var olduÄŸunu göz önüne aldığımızda sorumululuÄŸun da doÄŸal olarak Ermenistana ait olduÄŸu inkar edilemez bir gerçektir. Ayrıca Hocalı öncesi ermenilerin civar bölgelerde yaptıklarından haberdar olan ÅŸehir halkının kendinin savunmaya çalışmasını radikal milliyetçilikle açıklamaya çalışmak ne bilimsellik ne de gazetecilik etiÄŸi açısından kabul edilebilir bir yaklaşım deÄŸildir.
 
Hocalı katliamı ile ilgili paragraflarda Rusların bölgede jandarmacılıktan vazgeçtiÄŸini vurgulayan yazar Minsk grubunun kurulmasını deÄŸerlendirirken Rusların 8 Mayıs 1992 ÅžuÅŸa’nın ve 17 mayıs Laçın’ın iÅŸgali zamanı perde arkası yardımından bahs ederek kendisi ile bir kes daha çeliÅŸmektedir. Aynı zamanda Azerbaycan’a ait rayonların, yani illerin iÅŸgal tarihi ve dönemin cumhurbaÅŸkanının isminin bile yanlış gösterilmesi ve Suret Huseynov’un muhalafet lideri olarak nitelendirilmesi yazarın aslında KarabaÄŸ tarihi konusunda ne kadar eksik kaldığını ortaya çıkarmaktadır. Hocalı ile ilgili gerçekleri tahrif etmek için kurulmuÅŸ olan bir ermeni sitesinin güvenilir bir kaynak gibi okurlara sunan yazar resmi kaynaklar tarafından açıklanan, çeÅŸitli görsellerle desteklenen, uluslararası kuruluÅŸların da kabul ettiÄŸi, New York Times ve The Washington Post gibi gazetelerin de yansıtmış olduÄŸu gerçekleri ÅŸüphe altına alması onun açık ÅŸeklilde yanlı bir tutum sergilediÄŸini ortaya koymaktadır. 
 
Sonuç olarak bütün bunları bir daha gözden geçirdiÄŸimizde, söz konusu makalenin gerçeklerden uzak, bir çok asılsız iddia, yanlış anlama ve algıda seçicilik örneÄŸi barındıran; adeta tarihi gerçekler nasıl çarpıtılır sorusuna cevap niteliÄŸi taşıyan bir yazı olduÄŸu kanaatine varmak hiçte zor deÄŸildir. Hocalı katliamı gibi uluslararası kamu oyunun dahi kabul ettiÄŸi bir insanlık suçunu ÅŸüphe altına almaya çalışmak bunu yaparken de bir çok tezat ve tahrife göz yummak hür vicdanlar tarafından kabul edilemez bir durumdur. Herhalde bazı kesimlerde patolojik soruna dönüÅŸen resmi tarih ne yazarsa gerçek bunun tersidir algısı sayın Hür'ü de etki altında bırakmış olacak ki    , yazar Hocalı ile ilgili bariz gerçekleri de görememekle kalmamış, her kes tarafından kabul edilen tezlerin tersini savunmaya kalkışmıştır. Bunu yaparken de aslında olayın vehametine gölge düÅŸürerek yaÅŸanmış acıları basitleÅŸtirmiÅŸ ve gösterilmesi gereken hassasiyeti esirgemiÅŸtir. Oysaki bu durumda hepimizin üzerine düÅŸen insanlık görevi yapılmış bu soykırımı unutmamak, onu en sert ÅŸekilde lanetlemek ve dünyanın neresinde olursa olsun bu türden vahÅŸetin bir daha tekrarlanmamasına karşın daim teyakkuzda bulunmaktır.
 
Kaynakça: 
[1] Məmmədov, Hüsaməddin, Gəncə-QarabaÄŸ əyalətinin müfassəl dəftəri (Bakı, ÅžuÅŸa nəÅŸriyyatı, 2000), ss. 3-22.
[2] Кавказский календарь Российской империи 1897, Л-13-Елизаветская губерния (С-Петербург, 1904), c. 3.
[3] Шавров, Н.Н., Новая угроза Русскому делу Закавказе: Престояшая   распродажа Мугани инородцам (Баку, 1990), cc. 59-64.
[4]  a.g.e. Шавров, Н.Н., cc. 59-64.
[5] a.g.e. Кавказский календарь Российской империи 1897, c. 3.
[6] “Rus çarı I Pyotrun erməni xalqına fərmanı. 10 noyabr 1724-cü il”, T.K.Heydərov, T.R.Bağırov, K.K.Åžükürov, red., Qafqazda “erməni məsələsi”. Rusiya arxiv sənədləri və  nəÅŸrləri üzrə, (Üç cilddə), C. I (Bakı, “Elm” nəÅŸriyyatı, 2010), ss. 51-54.
[7] Russian State Archive of Socio-Political History (Moscow), f. 64, op. 2, d. 1, pp. 118,  121-122. Retrieved from Baguirov, Adil, “Nagorno-Karabakh: Basis and Reality of  Soviet-era Legal and Economic Claims used to Justify the Armenia-Azerbaijan War”,  Caucasian Review of International Affairs, Vol. 2 (1), Winter 2008, p. 5.
             [8] Krüger, Heiko, The Nagorno-Karabakh Conflict: A Legal Analysis (Springer; 10  August 2010), p. 13.
            [9] Cornell, Svante E, The Nagorno-Karabakh Conflict (Uppsala University, Department  of The East European Studies, Report No. 46, 1999), p. 5.
            [10] Dədəyev, Bilal, və d. QarabaÄŸ 99 sualda (CBS, 2014), ss. 101-102.
            [11] De Wall, Thomas, Black Garden: Armenia and Azerbaijan Through Peace and War  (New York University Press, 2003), p. 31.
[12] З., Буниятов, Почему Сумгаит // История Азербайджана по до­ку­ментам и публикациям (Баку, 1990), сc. 355–363.
[13] a.g.e. Dədəyev, Bilal, s. 123.
[14] Dobbs, Michael, “Soviets Say Troops Used To Avert Coup in Baku; Nationalists Said to Plan Seizure of Power”, The Washington Post, 27 January 1990, p. 13. 
[15] “Ayaz Mütəllibovdan ÅŸok açıqlamalar”, Moderator.az, 2 fevral 2014; (http://moderator.az/?xeber=42080). 
[16] Goltz, Thomas, Azerbaijan Diary: A Rogue Reporter’s Adventures in an Oil-Rich, War-Torn, Post-Soviet Republic (USA, M.E. Sharpe, 1998), p. 119.
[17] “Khojaly Genocide – 20th Anniversary”, Mission of Azerbaijan to the United Nations, Press Release, 26 February 2012, p. 2. 
[18] De Wall, Thomas, The Caucasus: An Introduction (Oxford University Press, 2010), p. 119.
[19] Human Rights Watch, Azerbaijan: Seven years of conflict in Nagorno-Karabakh (USA, Human Rights Watch, December 1994), p. 6.
[20] a.g.e. De Wall, Thomas (2003), pp. 171-172.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.